Adalet; davadan önce hukuku, hukuktan önce hakkı, haktan önce önce doğruyu anlamakla başlar. Adalet; sadece mahkeme, hakim, savcı ya da avukattan ibaret değildir. Derdini anlatabilmek, derde deva bulabilmektir. Zaman değişse, çağlar değişse, toplum değişse, yöneticiler değişse dahi terazideki denge değişmez. Ancak bir husus gözden kaçırılmamalıdır: Adalet denizse, hukuk adaletteki fırtınayı kesen dalgakırandır. Her şeyden önce bu dalgakıranı bilmek, anlamak gerekir. Bu dalgakıranın inşasına müsade edilmeli, sonrsında da denizin sakinliğine laf edilmemelidir. Zira hukuk uygulanabildiği sürece adaletin dengesi şaşmaz.
Bu kısa girizgahtan sonra hukuk köşemizde siz değerli okurlarımızla yasalarla koruma altına alınan haklarımızın neler olduğunu, bu hakların ihlali durumunda hangi yasal yollara müracaat edebileceğimizi güncel hukuki sorunlar üzerinden bu sorunların arka planında neler yaşandığını hep birlikte hukuki ve sosyolojik olarak değerlendireceğiz.
Dünyada her insanın içinde kendini, çevresini, ailesini, arkadaşlarını, işini, hayatını yargıladığı bir mahkemesi vardır. Ancak sizlerde takdir edersiniz ki, en yakın kişiler arasında dahi anlaşmazlıklar yaşanmaktadır. Bir anne oyuncaklarını dağıtan çocuğuna kızar, eşler boşanır, kardeşler mirası paylaşamaz, yeni alınan bir kıyafetin dikişi hatalı olduğunda satıcı ürünü iade almak istemez, borçlu borcunu ödemez, alacaklı verdiği borcu almaktan imtina eder, işçi işten çıkarılır ya da işveren batar... bu örnekler çoğaltılabilir. İşte bu gibi noktalarda yaşanılan uyuşmazlıkları herkes kendi içindeki mahkemede çözmeye çalışsa ortaya bir kaos çıkmaz mı? Ülkemizin 2022 yılı itibari ile nüfusunun 84 milyon 680 bin 273 olduğu göz önünde bulundurulduğunda, 84 milyon 680 bin 273 mahkemenin verdiği kararların toplumda yıkıcı bir etkisi olacağı şüphesizdir. Nitekim bir insan kendi içinde çaldığı parayı hırsızlık olarak değerlendirmediğinde, bir aile içinde çocukların para karşılığı evlatlık verilmesi sorun teşkil etmediğinde, bir mahallede yere çöp atmak serbest olduğunda, bir ilde ehliyetsiz araba kullanılması mümkün olduğunda bir ülkenin varlığından bahsetmek mümkün olmayacaktır. Bu sebeple hukuka ve yasaya ihtiyaç duyulması Devlet olabilmenin doğal bir sonucudur. Pek tabi hukuk ve yasa sadece yazılı-katı kurallardan ibaret değildir. Örneğin 2709 Sayılı Anayasamızın ilk maddelerinde vatandaşların huzurunun, mutlululuğunun, refahının önemine vurgu yapılırken; bireysel kimliği ve toplumsal yaşamı düzenleyen 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu hukukun uygulanmasının önemi ile başlar, dürüstlüğün, iyiniyetin ve hakkaniyetin önemi ile devam eder; 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu tacirin basiretli olması gerektiğinin altını çizer. Yani kanunlar yazılı olsa da, istisnalar dışında, adaletin yapı taşı olan iyiyi, kötüyü, yanlışı, hakkaniyeti ve vicdanı önemserler. Bu çerçevede yasal düzenlemelere riayet edilmesi toplumun düzeni bakımından gerekli olduğu kadar, eleştiriye ve sorgulamaya da açık olduğu unutulmamalıdır. Neticede adaletin tecellisi bireysel yargılama, klavye yargılaması ya da sosyal medya yargılaması ile değil, hukuk yargılamasıyla mümkündür.
Bir hukukçu ve aynı zamanda gazeteci adayı olarak, kanunu bilmemek mazeret sayılmaz ilkesinden yola çıkarak hekesin bireysel bir hüküm vermeden önce yasal düzenlemelerin ne olduğunu sorgulamasını, olayların önünü, arkasını, ötesini, berisini bilmeden hüküm kurmaması gerektiği bilincine ulaşması ümidiyle bir sonraki yazımızda somut toplumsal olayların üzerindeki hukuki yansımaları görüşmek dileğiyle...
AV.FEYZANUR ÖZSOY
15/09/2022