Amasya Dernekler Federasyonu olarak 17 Haziran 2012 tarihinde, Amasya Genelgesi nedeniyle etkinlik yapmak üzere Amasya’ya gidildiğinde, Amasya Valimiz, Belediye Başkanımız, Federasyon yönetimi ve Dernek Başkanları ile birlikte, Amasya’nın sorunları paylaşıldığı, sorunların aşılması için de Vali Bey ve Belediye Başkanımız da görüşlerini belirttiği bu toplantıda, Yerel yönetimlerin Amasya’nın sorunları çözmekte zorlandıklarını gördüğüm için bu yazıyı yazma ihtiyacında bulundum.
Gelişmiş ülkelerde yerel yönetimlerin görevlerinin başında, Sivil Toplum Örgütlerinden giden talepler dikkate alınır. Bu talepler Sivil Toplum Örgütleri ile birlikte enine boyuna tartışılır. Alınan kararlar tartışıldıktan sonra belirli bir program çerçevesinde uygulamaya konulur. Yaşayan halktır, halkın örgütlenmiş olduğu Sivil Toplum Örgütleri dikkate alınır.
Bizde neler oluyor: Vali Bey atanır. Belediye Başkanı bir siyasi partinin uzantısıdır, İl Encümen Azaları ve Belediye Encümen Azaları da keza öyledir. Belediye Başkanı olsun, İl Encümen Azaları olsun, Belediye Encümen Azaları olsun seçimle değil, parti yöneticilerinin istekleri doğrultusunda seçilir ve halka denir ki bunlara oy verin. Halk seçmez, sadece oy verir. Halkın seçmediği, sadece oy verdiği bu kişilerin sorunları ne ölçüde çözme bilgi veya becerisine sahipler bilinmez. Halkın kaderi bu kişilerin elindedir. Bizdeki yerel yönetimlerin çalışma sistemi de böyledir.
Ben diyorum ki, biz bu anlayıştan bir an önce kurtulmalıyız. Nasıl ki, Bağımsızlık Belgesi Amasya’da yayınlandıysa, bizlerde Amasya’lı olarak Türkiye’de örnek bir çalışma yapmalıyız. Yerel Yönetimler ile Sivil Toplum Örgütleri bir an önce bir araya gelerek, belirli bir program çerçevesinde hareket etmeli diye düşünüyorum. Yoksa Amasya’mızda ne göç durur, ne işsizlik önlenir, ne de kalkınırız. Sen, ben kavgasını bir an önce bırakmalıyız, aklımızı başımıza almalıyız, Amasya insanına hizmet etmeyi kendimize bir görev saymalıyız. Amasyalımız açlığı, yoksulluğu, işsizliği hak etmiyor.
İlimiz Tarıma ve Hayvancılığa elverişli bir bölgedir. Amasya’mızın her ilçesinde en az Amasya Üniversitesine bağlı Tarım ve Hayvancılıkla ilgili Meslek Yüksek Okulları açılmalıdır. Bu yüksek okulların açılmasında İlçelerin nüfusuna bakılmaması gerekir. Her köyde Milli Emlaka bağlı 2/B araziler vardır. Her köyde bulunan bu araziler Meslek Yüksek okulu öğrencilerinin uygulama alanları olmalıdır. Çünkü uygulama alanları köylüye, çiftçiye ne kadar yakın olursa o ölçüde de bilimsel yapılan bu üretim artacaktır. Hatta araziler yüksekliğine göre parsellenmeli, yüksekten aşağıya doğru hangi tarım ürünlerinin üretilmesi gerektiği bir proje oluşturularak uygulamaya konulmalıdır. Hayvancılık keza öyle. Üretilen bu ürünler belediyeler tarafından satın alınmalıdır. Bu ürünler belediyelerin yapacağı soğuk hava depolarında saklanmalıdır. Ürün para ettiği zaman büyük şehirlerde bulunan derneklerin aracılığı ile veya yurt dışına pazarlanmalıdır. Bu durumda göç durur, işsizlik önlenir, insanların refah seviyesi artar diye düşünüyorum. Çünkü üretilen ürünler sürekli ve organik olacaktır.
Bu sorunların aşılması için kaynak nerede diyeceksiniz. Kaynak halkın kendisidir. Nasıl ki şeker fabrikasına halk ortaksa, bu projelerde de, yani ürünlerin alım ve satımlarında, soğuk hava depolarının oluşturulmasında da halk ortak olmalıdır. Herkesin hissesi eşit olmalıdır. Parası olan istediği kadar hisse almamalıdır. Parası olan başka projelerde ( Turizm vb.) yer almalıdır. Örneğin 10.000 (on bin) kişi 5.000.TL ile ortak olsa 50.000.000. (elli milyon) TL. eder. Yeter ki insanlar birbirine güvensin, dürüst insanlarla yola çıkılsın, halka da hesap verilsin, şeffaf olunsun. Yerel Yönetimler ve Dernekler bir araya gelip bunları paylaşırlarsa, bir tüzük oluşturup, bu tüzüğü halkla paylaşıp komisyonlar kurulup harekete geçilirse sorunların çoğunun aşılacağına inanıyorum.
Hoşça kalın dostça kalın.
Kamil DEMİR
ADEf Eğitimden Sorumlu Genel Başk. Yardımcısı
(Emekli Eğitim Müfettişi